Hoş geldiniz!
İnsanın kendini anlatması zor derler.
Ama itiraf edelim, fırsat bulduğumuzda - hatta bazen o fırsatı yaratmaya çalışarak, hatta çoğu zaman farkında bile olmadan - konuyu bir şekilde kendimize getirmeye bayılıyoruz. Belki de bu yüzden “Hakkında” bölümü, konunun kendi kendine doğal akışta kendimize gelebildiği nadir yerlerden biri.
Peki, kendimizden örnekler vermeden, 'ben de burdayım' 'ben de biliyorum' 'ben de bunu deneyimledim' çığlıklarını sessizce atmadan, konuyu kendi zihnimize, hayata bakış açımıza ya da deneyimlerimize değdirmeden, talep edilmediğinde öneride bulunmadan, birini sadece karşımızdakinin dinamiklerine ve paylaştığı içeriğe göre gerçekten dinlemek, hissetmek ve anlamak mümkün mü?
Zor! Hatta, insanın kendini anlatmasından bile zor derler! : )
Bir yandan, tüm deneyimlerimi bu satırlara serpiştirmemin doġru olacağını fısıldayan bir ses var içimde. Ama diğer ses de durup soruyor bana: “Kaç olunca az? Kaçta kalınca çoktu rakamlar?” Kendini ne kadar anlatmak yeterli, ne kadar anlatmak eksik gelecek bünyeme?
O zaman, bir yerden başlayalım. Kolay olmayacak, malum :)
İstanbul’da doğdum. Kendimi İstanbul ile ziyadesiyle özdeşleştirdiğim için bu "Hakkında" bölümünde İstanbul esintileri ile çevrili bir Benay'ı tanıyacak olabilirsiniz. İstanbul artık eski İstanbul olmasa da...
Hayatımın tamamı seyahatlerim hariç İstanbul’da geçti. İstanbul’da girmedigim delik, bilmedigim sokak yok desem yeridir. İstanbul’un İstanbul oldugu tüm zamanları keyifle, iştahla, tutkuyla ve bitmek bilmeyen bir hayranlıkla yaşadım. 2021 yılında İsviçre’ye taşınmadan önce geride bırakması en zor şeylerden birisi benim için Istanbuldu sanırım. Kendisine methiyeler düzerek ayrıldım. Şaka değil, kendisine yazdığım ve seslendirdiğim bir şiirim bile var. İş duygusallığa geldiğinde bunu hakkıyla yerine getirebilen mahir bir bünyem var.
Kendimi İsviçreliler gibi yaptığım işlerden, unvanlardan bağımsız anlatmaya gayret edeceğim, şimdilik :)
Keyifli sohbetleri, kelimeleri, cümleleri, kitapları, yağlı boya darbelerini, sanatın her bir köşesini, doğanın içimizde yankılanan susmak bilmeyen sesini, sonsuz denizleri ve engin derinliklerini, mümkünse okyanusların sesini, asaletini, lacivert rengini, matematiği, zihin açıcı her aktiviteyi, kalemi, defteri, kırtasiye malzemelerini, kokuları, melodilerin ruhuma işleyen dilini, keşfetmeyi ve düşünmeyi severim. Bir de sabahların kokusunu...
Bir Balık burcu olarak denize aşık, denize muhtaç ve denize bağımlıyım. En güzel cümleler genelde yüzerken geliyor aklıma.
Yürüyerek dünyanın - varsa eğer - sonuna ulaşabilirim.
Araba kullanmadığım için mi böyle düşünürüm, yoksa böyle düşündüğüm için mi araba kullanmıyorum, bilinmez.
Meraklıyımdır, öğrenme merakım bitmez. Bu merakı iştahla paylaşmayı severim.
Kitaplarla mesaim boldur. Kitapları da iştahla paylaşmayı severim.
Hayatım boyunca kendimi yazarak ve çizerek ifade ettim. Konuşurken elimde kalem defter varsa kendimi daha güvende hissederim.
Çizerek anlatmayacaksam bir şeyi sanki eksik kalacakmış gibi düşünürüm.
Deste deste günlüklerde öyküler, duygular, karalamalar, hatıralar ve eskizler biriktirdim.
İsviçre'ye taşınırken mazinin ve hikayelerimizin kağıtlarda, hard disklerde ya da çekmecelerimizde saklanmadığına kanaat getirdim.
Bakın, size dinlemekten daha zor bir zanaat buldum: Azalmak.
Mükemmeliyetçiliğin adı iyi, kendi kötü; azalmanın ise adı kötü, kendi iyi sanırım.
İnsanın fiziksel olarak sakladığı anılarla vedalaşmasının korkunç bir sınav olduğunu düşünürdüm hep. O kadar da korkunç değilmiş. Hepsi, bugünkü “biz”in her bir iliğinde nefes almaya devam ediyor çünkü. Önemli olan ruhumuzda biriktirdiklerimiz.
Sohbetlerimizde, dinlerken yaptığımız yorumlarda, zihnimizde dönüp duran düşüncelerde, sıfırdan başladığımız defterlerde, dünyaya bakan gözlerimizde aslında mazi...ve tüm tecrübelerimiz. Çünkü mazimizle et ve tırnak gibiyiz. Anılar ve tecrübeler; dolaplara, çekmecelere, sayfalara hapsolmuş dinamikler değil sanırım; bizimle birlikte yürüyen, nefes alan bir bütün. Ve o izler, her bir yeni cümlede, yeni adımda ve aldığımız her solukta saklı.
Şimdi kim silebilir ki benim aklımdan Feneryolu'nun tüm sokaklarına sirayet etmiş ıhlamur kokusunu, vapurda yazdığım öykülerin çoşkusunu, Maden ve Nizam mahallelerinin dokusunu, martıların Adalarda yankılanan çığlıklarını, uçakta karaladığım yüzleri, tramvayın o eski dost sesini, Galata’nın rengini, Haydarpaşa Garı'nın fısıldayan trenlerini...
Her hafta ailece gittiğimiz devlet tiyatrolarında, küçücük aklımla ama kocaman kalemlerle o minicik defterlere aldığım notları kim unutturabilir? Ortaköy'ü, kamburun çay bahçesini, Kadıköy sokaklarında kaybolmanın verdiği o tarifsiz hissi, Kalamış'ın rengini, boğazın saçlarımda bıraktığı tuzu, sisi, derinliği kim silebilir benim aklımdan? Tanıştığım her bir yeni yüzü, dokuyu, ruhu kim unutturabilir?
İçinden deniz geçen bu kadim şehrin içimizden geçen her köşesini...
Kim silebilir benim aklımdan?
Tek bir seçeneğim olsa kendimi sadece yazmaya adardım sanırım. Buna kim engel sizce?
İhtiyaç halinde yarına hemen, düne tekrar ulaşabilmek, anın tadını çıkartabilmek ve zamanı bükebilmek için yazıyorum.
Yazmak aynı zamanda meditatif bir eşlikçi hayatıma. İşimin de en büyük parçası oldu her zaman.
Sevdiğim mevsimlerde dolanarak belki de hep baharda gezinmek, soğuğun hakkını vermek, sıcağı iliklerimde hissetmek için yazıyorum.
İyiyi hakkıyla kucaklayabilmek, kötüyü kendi ellerimle yaratabilmek ya da iyi ile kötü arasındaki o ince çizgide düşünmek, düşündürmek, adaleti ya da adaletsizliği kontrol edebilmek için yazıyorum.
Sınırların olmadığı bu dünyada kendi dünyamın sınırlarını kendim çizebilmek ya da sınırsızca özgürlüğe doğru yüzebilmek için yazıyorum.
Cesaretimi toplamak, kendime bu konuda daha fazla inanmak, gelişmek ve aslında bitmek bilmeyen ömür boyu öğrenme yolculuğu içinde Hikmet Hükümenoğlu, Semih Gümüş ve Murat Gülsoy'un yaratıcı yazı atölyelerinin hepsini tamamladım. Çok da keyif aldım her birinin kalemime ve zihnime dokunduğu her bir saniyeden.
Tüm bunlar İsviçre'de kabul görecek bir anlatım biçimi. Hayatın da ta kendisi bana sorarsanız. Çūnkü sadece bunlar kalacak geriye.
Hayatı nasıl hissettiğimiz.
Bir de geriye kalmayacak detaylara bakalım o halde.
Marmara Üniversitesi'ndeki Ekonomi eğitimim sonrasında, Power Media Group, Beşiktaş Kültür Merkezi ve Karnaval Media Group'ta radyo, televizyon ve sinema mecralarında 22 yıl boyunca görev aldım. Son 11 yılım Karnaval Media Group'ta Vice President Marketing pozisyonunda görev alarak geçti. İsviçre'ye taşındıktan sonra da 3 yıl boyunca Oman'daki Sabco Media için online olarak Pazarlama Direktörü olarak çalıştım. Aynı zamanda Felsefeye olan tutkum sebebiyle yıllar sonra ikinci üniversiteye başladım ve şu anda 4. sınıftayım.
Mayis 2023 tarihinden beri de üretim anlamında "İyi Ki" podcast ile besleniyorum.
Hayatın her zerresine 'iyi ki' demek istiyorum.
Velhasıl, insanın kendini anlatması zor!
Sevgiyle kalın.
Benay
1 Kasim 2024